Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Hoşgörü kavramında ‘kabul’ tavrının ağır basması ‘tahammül ve katlanma’ unsurlarının oluşmasını engeller. Bu yönüyle de hoşgörü, içinde geçen ‘hoş’ kelimesinin yansımalarını taşımaktadır. Hoşgörüde rahatsız olma, katlanma ve tahammül benzeri olumsuz duygulara yer olamaz.
Hoşgörü insan hayatını düzenleyen, karşılıklı saygı, huzur ve barış ortamını pekiştiren, insanlar arasında olumlu düşünce ve duyguların ortaya çıkmasına imkân veren bir değerdir.
Çocuklar yaşamlarındaki ilk anlardan itibaren çevrelerindeki önem verdikleri yetişkinleri model alırlar. Anne baba nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyorsa ve ondan ne tür davranışlar bekliyorsa davranışlarıyla çocuğuna model olmalıdır. Ebeveynin olumlu davranışları, söz ve ikazlardan daha önemlidir.
Çocuklar:
▪ 1 yaşında farklılıkları fark ederler
▪ 2 yaşında farklılıklar hakkında konuşur ve bunlarla ilgili sorular sorarlar
▪ 3 yaşında, önyargılar oluşturur, insanların belli özelliklerinden rahatsızlık duyduklarını belli ederler (ten rengi, toplumsal cinsiyet, fiziksel engellilik, dil vb.)
▪ 4 yaşında insanların farklı özelliklerinin nedenlerine ilişkin kendi kuramlarını oluştururlar
▪ 5 yaşında zihni sorularla doludur: Kendisine ait özelliklerin hangilerinin kalıcı, hangilerinin değişebilir olduğunu merak ederler.
Erken çocukluk döneminde çocuklar, çatışma, kızgınlık gibi hislerle, yaratıcı ve şiddetten arınmış yollarla başa çıkmak yerine farklılıklara hoşgörüsüzlük göstermenin kabul edilebilir bir tepki olduğunu öğrenmeye daha yatkındırlar. Çocuğun çevresindeki ayrımcı tutumlardan etkilenmemesi ve farklı kültür, grup ve bireylere hoşgörüyle yaklaşması için bazı becerilere sahip olması gerekmektedir.
Çocuklar, küçük yaşlardan itibaren anne babalarının nelere hoşgörü gösterip nelere göstermediğini fark ederler ve bu farkındalık çocuğun tutumlarını büyük ölçüde etkiler. Her konuda olduğu gibi hoşgörü konusunda da çocuğuna olumlu örnek olmak isteyen ebeveyn kendi bakış açısını fark etmeli, sözleri ve davranışlarıyla tutarlı bir model oluşturmalıdır.
Bugün her zamankinden daha fazla iyilik ve hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.
Eğitimli ya da eğitimsiz her insanda görülebilen bir eksikliktir hoşgörüsüzlük. Peki, bunun sebebi nedir? Bunun birçok sebebi olabilir. Bunlardan en önemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. Eğer insanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir.
"Hoşgörü nedir? Hoşgörü insanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım, çünkü hoşgörü doğanın ilk yasasıdır." (Voltaire)
Hoşgörü;
✓ Değer vermektir, kusurları görmemektir, uyumlu olmaktır
✓ Tahammül etmektir, lakap takmamaktır, affedici olmaktır
✓ Alay etmemektir, ayıpları kapatmaktır, anlayışlı olmaktır
İnsan yaşamı boyunca etkisini sürdüren bir kurum olan aile, çocuğun gelişiminde, vazgeçilmez en önemli ortamdır. Anne ve babaların kendi değer ve inançlarına göre değişik çocuk yetiştirme tutumları vardır. Anne baba tutumları içinde en ideal tutum olan, sevgi, hoşgörü ve kabul etmeyi içine alan demokratik tutumda anne-baba, çocuğun arzu ve ihtiyaçlarına karşı ilgilidir. Çocuğun davranışlarını ilgi ve anlayışla izler. Onun iradesine ve sağlıklı uyumuna değer verir. Çocukları yaşına göre kendisi ile ilgili bazı kararlar almaya teşvik eder. Önemli konularda alınan kararların nedenlerini çocukla tartışır. Onun görüşlerine değer verir. Dil alışverişine olanak sağlar. Hemen her konuda çocuğa iyi bir rehber olmaya çalışır. Çocuk, hata yaptığında incitmeden, onuru kırılmadan uyarılır, hatası anlayabileceği bir dille anlatılıp düzeltmesi için ne yapabileceği tartışılır. Ailede çocuğun da söz hakkı vardır, duygularını, fikirlerini ve görüşlerini o da anne babası kadar ifade edebilir, bunlara saygı duyulur.
Demokratik, hoşgörülü ve kabul edici tutumla yetişen çocukta kendine ve ailesine güven gelişir. Ailesinden saygı gördüğü için o da ailesine saygı gösterir. Sorumluluklarının farkındadır, hata yaptığında düzeltme yoluna gider. Okulda başarılı olur, sosyal etkinliklere, çeşitli faaliyet ve hobilere ilgi duyar. Kısacası bu tutumla özgüven sahibi, kendini rahatça ifade edebilen, kendine ve çevresine değer veren, olumsuz davranışlardan kaçınıp olumlu davranışlar sergileyen, sorunlarını uzlaşarak çözen, başarılı, yaratıcı, herkesle iyi iletişim kurabilen, sevilen, güvenilen, olaylara farklı açılardan yaklaşabilen ve iyiye, doğruya ulaşmak için çabalayan bireyler yetişir.
Bilinçli hoşgörüyü kazandırmak için çocuklarımızla konuşmalıyız. Çocuklarımıza hoşgörü kavramını, hoş görmenin ne olduğunu, nelerin hoş görülüp görülmeyeceğini anlatmalıyız. Hikâyelerle, oyunlarla, televizyon programları aracılığıyla hoşgörü kavramı üzerinde durmalı, yaşantılarımızdan örnekler vererek hoşgörü ve hoşgörüsüzlük davranışları hakkında konuşarak, hoşgörü kavramını pekiştirmeliyiz.
Çocuklarımıza, adil olmayı, karşısındakine saygılı olmayı ve kendisini ve başkalarının hakkını savunma bilincini vermeliyiz. Çevresinde olup bitenlere karşı çocuklarımızda bir duyarlılık uyandırmalıyız çünkü çevresinde olan bitene karşı duyarsız ve tepkisiz çocuklar, bencil yetişiyor. Çocuklarımızın yanında insanları damgalamaktan özellikle kaçınmalıyız. Müzik,
edebiyat, spor gibi etkinliklerin gücünden, etkisinden hoşgörü eğitiminde yararlanabiliriz.
Hoşgörü ailede başlar, çocuk ilk olarak anne ve babasını model alır. Ebeveynlerinin bir yansımasıdır çocuk. Evde hoşgörü, farklılıklara saygı varsa çocuk da çevresine saygılı olmayı ve hoşgörü göstermeyi öğrenir.
Çocuklarımıza davranışlarımızla örnek olalım. Bu nedenle başta ev ortamında çocuğunuzla iletişimde, kardeşler arası sorun olduğunda nasıl davrandığınızı gözden geçiriniz. Bu süreç içerisinde farkında olmadan hoşgörüsüzlük sayılabilecek davranışlarda bulunup bulunmadığınızı kontrol ediniz. Farkındalık hoşgörü eğitiminin özünü oluşturmaktadır.
Çocuğunuzu saldırgan ve aşırı rekabetçi davranışlar yerine kişisel başarıyı ve girişimciliği özendiren işbirliği ve ilgi çekecek etkinlikler yapılmasını özendiriniz; çünkü aşırı rekabetçilik
bazen hoşgörüsüz davranışların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Çocuğunuza bütün eğitim sürecinde akademik başarı kadar hoşgörü, sorumluluk, saygı vb. değerleri kazanmanın önemli olduğunu hissettirmeye çalışınız.
Çocuğunuza tartışmalı konularda kendi görüşlerini ortaya koyabilme fırsatı veriniz ve konulara eleştirel olarak bakabilecek ve başka görüşler üzerinde düşünmeyi özendirecek bir ev
ortamı sağlayınız. Hoşgörüsüzlüğün önemli nedenlerinden biri kendi düşünce veya inancının tek gerçeklik olduğu iddiası olduğunu unutmayalım.
Çocuğunuza kendinin önemli, değerli ve özel olduklarını hissetmelerine yardımcı olunuz. Karar alma süreçlerine olabildiğince çocuğunuzu dâhil etmeye çalışınız; çünkü kendine değer verme ve başkalarına saygı gösterme, hoşgörülü bireyin temel özellikleridir.
Çocuğunuzun kendilerini anlamalarına, duygu ve düşüncelerini anlatmalarına ve başkalarına karşı anlayış geliştirmelerine fırsat verecek birlikte oyunlar ve sosyal aktiviteler yoluyla sosyal becerilerini geliştirmelerine olanak sağlayınız.
Çocuklarınızla olan konuşmalarınızda genelleyen “biz” ya da “yapılır, edilir” vb. ile kurulan cümlelerden kaçınınız. “Biz böyle yapıyoruz” ya da “böyle yapılır” yerine “ben bunu böyle yapıyorum” ya da “biz bizim evde böyle yapıyoruz, siz belki farklı yapıyorsunuzdur, ikisi de geçerli” cümleleri daha uygun olur.
Her farklılıkta insanların benzerliklerini bulunuz. “Her insan güler, ağlar, yemek yer, çalışır, oynar, çünkü insanız. Ama bunları yapma ve uygulama biçimlerimiz farklıdır. Bu uygulamaların diğerinden daha iyi olan tek bir yolu yoktur. Hepsi insanların ihtiyaçlarını karşılar.” açıklaması yapılabilir.
Çocuklarınıza seçtiğiniz okuma kitaplarının farklılıklara hoşgörülü yaklaşan, önyargıdan uzak kitaplar olmasına dikkat etmeniz de önemlidir.
Çocuğunuzu farklı kültürlerin edebiyatı, yemekleri, müziği, sanatı ile tanıştırmaya çalışın. Farklı kültürleri tanıması onun farklılıklara alışmasını ve yaklaşımlarının daha hoşgörülü olmasını sağlayacaktır. Bu onun kafasındaki ön yargıları kıracaktır. Sadece kendi aile yapılarına benzeyen, aynı sosyo-ekonomik düzeydeki insanları gören çocuk kendisine benzemeyen herkesi
eleştirebilir. Böylelikle çocuğumuzu bu tarz yaklaşımlardan uzaklaştırmış olursunuz.
Çocuğunuzun olayları birden fazla açıdan değerlendirebilmesi için onunla bir konuyu konuşurken farklı açılardan değerlendirmeler yapmaya çalışın.
“Hoşgörü, yapılan her şeyin kolayca kabul edilip onaylanması değildir. Hoşgörü, başkalarının görüşlerini anlama yeteneği ve acı bir duygu beslemeden, anlayışlı bir tartışma arzusudur”
(Macintosh)
Empati kurmak için olaylara diğer insanların bakış açısıyla bakabilme becerisine sahip olmak da gerekir. Kendi inançlarımıza sıkı sıkıya bağlı kalarak diğer insanların ne düşündüklerini ya da ne hissettiklerini anlayabilmek mümkün değildir. Empati gerçek anlamıyla başkasının duygu ve düşüncelerini anlayabilecek yeterliliğe, beceriye sahip olmak demektir ve bu da ancak kendimizi o insanın yerine koyarak olaylara onun bakış açısından bakarak yapılabilir. Bilinmelidir ki sağlıklı iletişimin en temel kavramı empatidir.
Çocuklar duygularını sözlerden çok davranışlarla ifade ederler. Son derece doğaldırlar. Taleplerini net bir biçimde belirtirler. Aynı şekilde sorularına da net yanıtlar almak isterler. Empati çocuklarda doğal olarak zaten vardır. Ağlayan bir arkadaşına en sevdiği oyuncağı vererek onun susmasını sağlamaya çalışan bir çocuğun bu davranışı empati kuruyor olduğunun en tipik göstergesidir. Aileler de zaman içerisinde bu yönde doğru davranış modelleri oluşturmalı ve empati becerisinin kalıcılığını desteklemeliler.
Sağlıklı iletişimin temeli empatidir derken, çocukla sağlıklı iletişimin nasıl kurulacağını bilmek önemlidir:
Çocuklara empati duygusunu verebilmek:
Yine temel kural ailedeki bireylerin empatik ilişkiler kurabiliyor olmalarıdır. Hayatın içinden örneklerle çocuğa başkalarının duygu ve düşüncelerine duyarlı olma konusunda örnek davranışlar sunulmalıdır. Ayrıca bazı küçük uygulamalarla da desteklenmelidir.
• Kitap okumak ve kitaptaki kahramanların duyguları, yaşadıkları üzerine konuşmak
• Televizyon ya da film seyrederken de benzer konuşmalar yaparak çocuğun aktif bir izleyici olmasını sağlamak
• Ailedeki bireylerin ve çocuğun çevresindeki insanların olumlu yönlerinden söz etmek
• Çocukların kendi aralarındaki tartışma ve kavgalarında taraf tutmadan duygularını ifade edebilmelerine ortam hazırlamak
• Mümkünse bir evcil hayvan beslemelerini sağlamak
Yapılan araştırmalar empati becerisinin model alma yoluyla kazanıldığını kanıtlamış durumda. Karşısındaki insanın duygularına ve düşüncelerine saygı duyabilen, kendini onların yerine koyabilen çocuklar yetişkin bir birey olduklarında da diğer insanlara karşı daha duyarlı ve sorumluluk sahibi oluyorlar.
❖ Empati kurma becerisi arttıkça şiddete olan eğilim azalıyor.
❖ Kız çocuklar bu beceriyi daha erken yaşlarda kazanıyorlar ve başkalarının duygularına karşı daha duyarlılar.
❖ Empati çocukların sahip olabileceği en önemli değer olarak ön planda olmalı, çünkü çocuklara genel bir olumlu bakış açısı kazandırıyor.
❖ Sadece olumsuz duygu durumlarına karşı duyarlı olmayı değil, olumlu ve başarılı sonuçları da takdir etmeyi ve başkalarının mutluluklarını paylaşmayı öğretiyor.
❖ Çocuklara ‘ben onun yerinde olsaydım, ne hissederdim?’ sorusunu kendisine sorarak yanıt aramayı ve bir diğerinin gözünden durumu değerlendirmeyi öğretiyor.
❖ Bütün bir hayata, olaylara, insanlara ve kendisine farklı pencerelerden bakma becerisini kazandırıyor.
❖ Başka insanlara yardım etme duygusunu, acıma ve şefkat duygusunu geliştiriyor.
Ayrıca bilinen bir diğer özellik müzik eğitimi alan çocuklarda bu duygunun diğer çocuklara göre daha gelişmiş olduğudur. O nedenle çocukların ilgi ve yeteneklerine göre desteklenmeleri de bu beceriyi kazanmaları yönünde en güçlü motivasyondur.
Çocuklarımız elbette ki kendi çıkarlarını ve haklarını gözetebilmeli ama yalnız olmadıklarının bilincinde olarak başkalarının da kendileri gibi hakları ve çıkarları olduğunu da bilmeliler. Bu duyguyu vermek demek bencillikten uzak çocuklar yetiştirebilmek demektir.
• Biz nasıl üzülüyorsak, başkaları da üzülebilir
• Bizim canımız acıyorsa başkalarının canı da acıyabilir.
• Biz iyi şeylere sahip olmak istiyorsak, başkaları da isteyebilir.
• Biz başarılı olmak istiyorsak, başkaları da başarılı olmak isteyebilir.
• Biz iyi olan her şeyi ne kadar hak ediyorsak, başkaları da hak edebilir.
İşte sihirli kelime budur: Başkaları…
Başkalarıyla beraber yaşadığımızın farkında olan çocuklar yetiştirebilmek emek ve sabır ister. Gerçek anne baba olmak, insani değerlerle donanmış çocuklar yetiştirebilmektir. Bunun için önce iyi birer model olmak gerekir. Unutulmamalıdır ki çocuklar sözlerden değil davranışlardan örnek alırlar. Başkalarına karşı duyarlı olan ailelerde yetişmiş çocuklar bir ayna gibi her şeyi yansıtırlar.
Eğitimciler size empati sahibi çocuklarla dolu bir sınıfta ders işlemenin çok daha güzel olduğunu söyleyecektir. Aynı şekilde, kardeşler birbirlerinin duygularını paylaşabiliyor ve diğerlerinin ihtiyaçlarını bireysel mutluluğunun önüne koyabiliyorlarsa, aile hayatı çok daha ahenkli olabiliyor. Eğer bir sınıf ya da bir aile dolusu empati sahibi çocuk, çok daha barışçıl ve işbirliğine açık bir öğrenme ortamı oluşturabiliyorsa, bir de böyle çocuklarla dolu bir dünyada neler yapabileceğimizi hayal edin.
Düşünün:
“Oyun alanında 6 yaşındaki çocuk salıncaktan düşer ve ağlamaya başlar. Bazı çocuklar güler; bazıları kafasını çevirip başka tarafa bakar. Sizin çocuğunuz yardım etmek için koşar. Empati… Rahat bir nefes alırsınız.”
Empati başka bir insanın bakış açısından bakmanın çok daha ötesine geçiyor. Gerçek anlamda empatik olabilmek için çocukların basit bir şekilde başkasının perspektifinden bakmaktan çok daha fazlasını öğrenmeli. Aynı fikirde olmasalar bile başka bir insanın görüşlerine değer vermeyi, saygı duymayı ve anlamayı öğrenmeleri gerekiyor ki bu da hoş görüyü içeren bir kavram olarak da karşımıza çıkabiliyor. Empati, zorbalığın ve acımasızlığın diğer biçimlerini engellemenin de temelini oluşturuyor aslında.
1) Duyarlı ebeveynlik: Bebeklik döneminde kurulan bağlar, çocukların hem kendilerini hem de başkalarını rahatlatmayı öğrenmelerinin temelini oluşturur. Bebekler, anne babaları sürekli onların ihtiyaçlarını karşıladıklarında empatiyi öğrenirler. Huzursuz, korkmuş, aç ya da rahatsız olduklarında, duyarlı anne babalar onların duygularını ve verdikleri ipuçlarını anlamaya çalışır ve kendilerini iyi hissetmelerini sağlar.
Duygusal destek ve fiziksel ilgi için bir ebeveyne ya da bakıcıya güvenebileceklerini bilen çocuklar, başkalarına yardım etmeye daha meyilli olurlar. Araştırmalar, evde kendi duygusal
ihtiyaçları karşılanan çocukların empati kapasitelerinin daha geniş olduğunu söylüyor.
2) Her tür duyguyu onaylayın: Çocukların empati geliştirebilmesi için belli düzeyde bir öz farkındalığa ulaşmaları gerekiyor. “Ben” içeren mesajlar kullanarak (“Bana bir şeyler
attığında üzülüyorum”) öz farkındalığı modellersiniz. Anne babalar bir çocuğun nasıl hissettiğini tanımlar ve onaylarsa (“O oyuncakla oynamak istediğin için kızgın hissediyorsun. Anlıyorum, kızgın hissedebilir insan bazen ama eşyaları fırlatmak iyi bir şey değil”) çocuk bu öz farkındalığın yanı sıra başka çocukların nasıl hissettiğine karşı bir anlayış da geliştirir. Bazı duyguların – üzüntü ya da öfke gibi – kabul edilemez olduğu öğretilen çocuklar, çoğunlukla kendilerini anlamak ve ifade etmek konusunda bocalarlar.
Her ne kadar ebeveynlik dürtülerimiz bize, çocuğumuz bocalarken araya girip bu zor duyguların kaybolmasını sağlamamızı söylese de, onlara ne yapmaları gerektiğini söylemeden, duygularını azaltmadan (“her şey düzelecek”) ya da yargıda bulunmadan bu duygularla başa çıkmaları için onlara bir fırsat vermek çok önemli. Aynı şekilde çocuklar, eylemlerinin başkalarını nasıl etkilediği üzerinde konuşarak da çok değerli dersler alıyorlar. “Özür dilerim de!” diyerek araya girmenin ise küçük bir çocuk için çok az eğitsel değeri ya da anlamı var. Bunun yerine “Arkadaşın ne hissediyor sence?
Ona nasıl yardım edebilirsin?” diye sorun.
3) Duyguları isimlendirin: Duyguları tanımlamak ve etiketlemek, çocukların kendi duygusal dünyalarını organize etmelerine yardımcı oluyor. Küçük yaşlardan itibaren çocuklar, mutlu ve üzgün gibi temel duygular konusunda uzmanlaşırlar. Ancak, hayal kırıklığı, heyecan, gerginlik, korku ve diğer farklı duyguları anlamalarını sağlamak da faydalı olacaktır.
Duygulara isimler vermek dışında ebeveynler, paylaşmanın ve sıra beklemenin önemi hakkında da açıkça konuşabilirler. Çocuk bir kez kendi duygularını anlarsa, başka insanların duygularını da anlar ve eylemleri başkalarını etkilediğinde kendi duygularından referans alabilir.
4) Rol yapma oyunları: Küçük çocuklar rol yapma oyunları yoluyla empatiyi öğrenebilirler. Örneğin bir oyuncağın başka bir oyuncakla herhangi bir şeyi paylaşmadığını ya da birbirlerinin duygularını incittiğini canlandırın. Çocuğunuza oyuncakların duygularını sorun. Soruna çözümler üretmesini isteyin.
Çocuğunuzla birlikte çizgi film izlerken, kitap okurken ya da resimlere ya da fotoğraflara bakarken, karakterlerin neler hissediyor olabileceği ve farklı bakış açılarının neler olabileceği hakkında konuşun. Bu, çocukların yüz ifadeleri ve vücut hareketlerinden sözel olmayan ipuçlarını okumalarını ve kabul edilebilir tepkilerin neler olduğunu anlamalarını sağlamaya yardım eder.
5) Benzerlikleri ve farklılıkları işaret edin: Araştırmalar, kendimiz ile başkaları arasında benzerlikler gördüğümüzde empati göstermenin daha kolay olduğunu söylüyor. Çoğu çocuk, birinin elinden oyuncak alındığında hissettiği üzüntü ve öfke duygusunu paylaşır ya da oyun alanında yaşanan bir adaletsizliği hisseder. Ancak farklılıkları tanımak da önemli, çünkü bir insana iyi gelen bir şey, başkasına hiç de yardımcı olmayabilir.
6) Empatiyi modelleyin: Açıkça öğretmek, empati geliştirmeye yardımcı olabilir, ancak daha önemlisi sizin de empati göstermenizdir. Anne babalar, diğer yetişkinlerle yaşadıkları
etkileşimlerle empatiyi modellerler. Kendi empati süreçlerinizi sesli olarak dile getirin.
Örneğin karşınızdakinin kabalığını ya da inciten davranışlarını anlamaya çalışmanızı ya da bir başkasına gösterdiğiniz ilgiyi…
Ebeveynler, ebeveynlik tarzlarıyla da empatiyi modellerler. Çocuğu yaramazlık yaptığında sakin kalabilen, duygularını düzenleyen ve akla yatkın açıklamalar sunan bir ebeveyn, sağlıklı
duygu yönetimini modeller. Çocuklar büyüdüklerinde, kendilerine duyguları hakkında sorular soran, dinleyen ve konu hakkındaki düşüncelerini dile getiren ebeveynlerinden çok büyük faydalar sağlar. Başkalarını anlamanın pratiğini evde yaparak öğrenirler.
Bunun tam tersi bir şekilde vuran, cezalandıran ya da bağıran ebeveyn, bu tür davranışların güçlü duygulara verilecek kabul edilebilir tepkiler olduğu mesajını verir. Araştırmalar şunu gösteriyor: Zaman içinde vurma ve benzeri cezalar davranışı geliştirme konusunda başarısız olduğu gibi aslında çocuklardaki saldırganlığı da artırıyor. İstenmeyen davranışlar için cezalandırılan (ya da tam tersi başkalarına yardım ettiği için maddi şeylerle ödüllendirilen) çocuklar, içsel bir doğru ve yanlış duygusu geliştiremiyorlar. Şefkati modelleyen ve çocuğun davranışının diğer insanları nasıl etkilediğini araştıran bir yaklaşım, uzun vadede daha etkili oluyor.
7) Kitap okumayı ve oyun oynamayı teşvik edin: Empatiyi öğrenmek için çok sıra dışı bir yol gibi görünebilir belki ama araştırmalar hikâye ve roman okumanın karmaşık sosyal etkileşimleri anlamaya yardım ettiğini söylüyor. Ayrıca okumak, insanların kendilerini başkalarının yerine koyarak onların en derin motivasyonlarını ve arzularını anlamalarını sağlıyor. Araştırmalar ayrıca başkalarına karşı oyun oynamanın da empatiyi geliştirdiğini gösteriyor. Oyunlar, oyuncuların karşısındakilerin niyetlerini anlamaları için kendilerini onların yerine koymalarını ve nasıl oynayacaklarına dair stratejik tahminlerde bulunmalarını sağlıyor.
“Ortaokuldayken, sınıf arkadaşlarımdan birisiyle ciddi bir tartışmaya girdim. Onun haksız olduğundan, kendiminse haklı olduğumdan emindim. Öğretmenimiz bize çok iyi bir ders vermeye karar verdi. Bizi bütün sınıfın önüne çıkardı ve onu masanın bir tarafına, beni de diğer tarafına yerleştirdi. Masanın tam ortasında yuvarlak bir nesne vardı. Siyah renkli bir nesne... O çocuğa
nesnenin rengini sordu. Çocuk, 'Beyaz' diye yanıtladı. Söylediğine inanamadım, çünkü nesne siyahtı. Yeniden tartışmaya başladık, bu kez de nesnenin rengi hakkında. Öğretmen bu kez beni çocuğun yerine, onu da benim yerime geçirdi. Ve bu kez bana nesnenin rengini sordu. 'Beyaz', yanıtını vermek zorundaydım, çünkü belli ki nesnenin bir tarafı beyaz, diğer tarafı ise siyahtı. Öğretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi. Karşımdaki kişinin bakış açısını anlamam için, kendimi onun yerine koymam gerekiyordu.”
8) Gönüllü çalışmalar: İhtiyaç içindeki bir komşuya el uzatmak ya da bir evsizler barınağında gönüllü olarak çalışmak, daha büyük yaştaki çocuklara büyük faydalar sağlar. Bu deneyimler çocukların kendilerini başkalarının yerine koymalarına yardım eder ve ayrıca şükür duygusunu geliştirir.
Empati duygusunu geliştirmek yaşam boyu süren bir süreç olabilir. 3 yaşındaki çocukların bu beceriler konusunda uzman olmalarını bekleyemeyiz. Ya da kendi yorucu ve yoğun duygularının ortasındayken çocukların başkalarına karşı empati duymalarını…
Bekleyebileceğimiz şey, çocuklarla açık ve sürekli bir diyalog kurmak ve günlük yaşamlarımızda empatiyi modellemek için kendi yapabileceklerimiz üzerine düşünmektir.
Bir gün Peygamberimiz (s.a.v) etrafında oturanlara şu hikâyeyi anlatmıştı: Yolda gitmekte olan birinin susuzluğu arttı. Hemen bir kuyuya inip suyundan içti. Çıkınca, susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaştı. Adam kendi kendine, 'bu hayvan da benim gibi susamış' deyip kuyuya indi. Pabucuna su doldurdu, ağzıyla tutup yukarı taşıdı ve köpeğe sundu. Bundan dolayı Allah bu kulunu övdü ve günahlarını bağışladı." Bunun üzerine arkadaşları: “Hayvanları sulamakta bize de sevap var mıdır?' diye sorduklarında Peygamberimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi: "Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır."
Otizmli çocuğun annesinden;
“Hangi renkten, ırktan, cinsiyetten olduğunuz ya da bir engelinizin olup olmaması önemli değil. Hiçbir şey önemli değil. Sadece nazik olun ve kalbinizi açın. Dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu şey bu çünkü…
Küçücük bir iyilik bir insanın hayatını değiştirebilir, dünyayı değiştirebilir. Hepsi bu…”
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM ANAOKULU
REHBERLİK SERVİSİ
Tarih: 2020-12-15 09:38:37 Kategori: Eğitim-Öğretim
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
HOŞGÖRÜ VE EMPATİ Nedir
AYIN DEĞERİ: HOŞGÖRÜ VE EMPATİ
HOŞGÖRÜ NEDİR?
Hoşgörü sözcüğü genel olarak anlayış, saygı, mazur görme, medeni olma, kabul etme, rahatsız olmama, farklılıklara ve farklı görüşlere sınır koymama, farklılıklara olumsuz tepki göstermeme ve karşıt fikirlerin karşılıklı anlayış içerisinde tartışılması gibi çok geniş bir yelpazeyi içerir.Hoşgörü kavramında ‘kabul’ tavrının ağır basması ‘tahammül ve katlanma’ unsurlarının oluşmasını engeller. Bu yönüyle de hoşgörü, içinde geçen ‘hoş’ kelimesinin yansımalarını taşımaktadır. Hoşgörüde rahatsız olma, katlanma ve tahammül benzeri olumsuz duygulara yer olamaz.
Hoşgörü insan hayatını düzenleyen, karşılıklı saygı, huzur ve barış ortamını pekiştiren, insanlar arasında olumlu düşünce ve duyguların ortaya çıkmasına imkân veren bir değerdir.
Çocuklar yaşamlarındaki ilk anlardan itibaren çevrelerindeki önem verdikleri yetişkinleri model alırlar. Anne baba nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyorsa ve ondan ne tür davranışlar bekliyorsa davranışlarıyla çocuğuna model olmalıdır. Ebeveynin olumlu davranışları, söz ve ikazlardan daha önemlidir.
Çocuklar:
▪ 1 yaşında farklılıkları fark ederler
▪ 2 yaşında farklılıklar hakkında konuşur ve bunlarla ilgili sorular sorarlar
▪ 3 yaşında, önyargılar oluşturur, insanların belli özelliklerinden rahatsızlık duyduklarını belli ederler (ten rengi, toplumsal cinsiyet, fiziksel engellilik, dil vb.)
▪ 4 yaşında insanların farklı özelliklerinin nedenlerine ilişkin kendi kuramlarını oluştururlar
▪ 5 yaşında zihni sorularla doludur: Kendisine ait özelliklerin hangilerinin kalıcı, hangilerinin değişebilir olduğunu merak ederler.
Erken çocukluk döneminde çocuklar, çatışma, kızgınlık gibi hislerle, yaratıcı ve şiddetten arınmış yollarla başa çıkmak yerine farklılıklara hoşgörüsüzlük göstermenin kabul edilebilir bir tepki olduğunu öğrenmeye daha yatkındırlar. Çocuğun çevresindeki ayrımcı tutumlardan etkilenmemesi ve farklı kültür, grup ve bireylere hoşgörüyle yaklaşması için bazı becerilere sahip olması gerekmektedir.
Çocuklar, küçük yaşlardan itibaren anne babalarının nelere hoşgörü gösterip nelere göstermediğini fark ederler ve bu farkındalık çocuğun tutumlarını büyük ölçüde etkiler. Her konuda olduğu gibi hoşgörü konusunda da çocuğuna olumlu örnek olmak isteyen ebeveyn kendi bakış açısını fark etmeli, sözleri ve davranışlarıyla tutarlı bir model oluşturmalıdır.
Bugün her zamankinden daha fazla iyilik ve hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.
Eğitimli ya da eğitimsiz her insanda görülebilen bir eksikliktir hoşgörüsüzlük. Peki, bunun sebebi nedir? Bunun birçok sebebi olabilir. Bunlardan en önemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. Eğer insanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir.
- Düşünün, en son ne zaman aynaya bakıp, kendimize gülümsedik?
- Bu sabah kaç kişiye merhaba ya da günaydın dedik?
- Yoksa her gördüğümüz, tanıdığımız kişi için olumsuz mu düşündük?
- Bu sabah trafikte içimizden kaç kişiye kızdık?
- Kaç defa yardıma ihtiyacı olan insanları gördüğümüzde başımızı çevirdik?
- Kaç insanı yeterince dinlemediğimiz için kırdık?
- Duvarı çizen, yere süt döken, bardağı kıran, altını ıslatan, korkudan kendi yatağında uyuyamayan kaç çocuğu azarladık?
- Biz sadece kendimizi mi düşünüyoruz yoksa yeterince empati kuramayıp hoşgörülü olmamamızdan kaynaklanan bir problem mi bu?
"Hoşgörü nedir? Hoşgörü insanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım, çünkü hoşgörü doğanın ilk yasasıdır." (Voltaire)
Hoşgörü;
✓ Değer vermektir, kusurları görmemektir, uyumlu olmaktır
✓ Tahammül etmektir, lakap takmamaktır, affedici olmaktır
✓ Alay etmemektir, ayıpları kapatmaktır, anlayışlı olmaktır
İnsan yaşamı boyunca etkisini sürdüren bir kurum olan aile, çocuğun gelişiminde, vazgeçilmez en önemli ortamdır. Anne ve babaların kendi değer ve inançlarına göre değişik çocuk yetiştirme tutumları vardır. Anne baba tutumları içinde en ideal tutum olan, sevgi, hoşgörü ve kabul etmeyi içine alan demokratik tutumda anne-baba, çocuğun arzu ve ihtiyaçlarına karşı ilgilidir. Çocuğun davranışlarını ilgi ve anlayışla izler. Onun iradesine ve sağlıklı uyumuna değer verir. Çocukları yaşına göre kendisi ile ilgili bazı kararlar almaya teşvik eder. Önemli konularda alınan kararların nedenlerini çocukla tartışır. Onun görüşlerine değer verir. Dil alışverişine olanak sağlar. Hemen her konuda çocuğa iyi bir rehber olmaya çalışır. Çocuk, hata yaptığında incitmeden, onuru kırılmadan uyarılır, hatası anlayabileceği bir dille anlatılıp düzeltmesi için ne yapabileceği tartışılır. Ailede çocuğun da söz hakkı vardır, duygularını, fikirlerini ve görüşlerini o da anne babası kadar ifade edebilir, bunlara saygı duyulur.
Demokratik, hoşgörülü ve kabul edici tutumla yetişen çocukta kendine ve ailesine güven gelişir. Ailesinden saygı gördüğü için o da ailesine saygı gösterir. Sorumluluklarının farkındadır, hata yaptığında düzeltme yoluna gider. Okulda başarılı olur, sosyal etkinliklere, çeşitli faaliyet ve hobilere ilgi duyar. Kısacası bu tutumla özgüven sahibi, kendini rahatça ifade edebilen, kendine ve çevresine değer veren, olumsuz davranışlardan kaçınıp olumlu davranışlar sergileyen, sorunlarını uzlaşarak çözen, başarılı, yaratıcı, herkesle iyi iletişim kurabilen, sevilen, güvenilen, olaylara farklı açılardan yaklaşabilen ve iyiye, doğruya ulaşmak için çabalayan bireyler yetişir.
Bilinçli hoşgörüyü kazandırmak için çocuklarımızla konuşmalıyız. Çocuklarımıza hoşgörü kavramını, hoş görmenin ne olduğunu, nelerin hoş görülüp görülmeyeceğini anlatmalıyız. Hikâyelerle, oyunlarla, televizyon programları aracılığıyla hoşgörü kavramı üzerinde durmalı, yaşantılarımızdan örnekler vererek hoşgörü ve hoşgörüsüzlük davranışları hakkında konuşarak, hoşgörü kavramını pekiştirmeliyiz.
Çocuklarımıza, adil olmayı, karşısındakine saygılı olmayı ve kendisini ve başkalarının hakkını savunma bilincini vermeliyiz. Çevresinde olup bitenlere karşı çocuklarımızda bir duyarlılık uyandırmalıyız çünkü çevresinde olan bitene karşı duyarsız ve tepkisiz çocuklar, bencil yetişiyor. Çocuklarımızın yanında insanları damgalamaktan özellikle kaçınmalıyız. Müzik,
edebiyat, spor gibi etkinliklerin gücünden, etkisinden hoşgörü eğitiminde yararlanabiliriz.
Hoşgörü ailede başlar, çocuk ilk olarak anne ve babasını model alır. Ebeveynlerinin bir yansımasıdır çocuk. Evde hoşgörü, farklılıklara saygı varsa çocuk da çevresine saygılı olmayı ve hoşgörü göstermeyi öğrenir.
Çocuklarımıza davranışlarımızla örnek olalım. Bu nedenle başta ev ortamında çocuğunuzla iletişimde, kardeşler arası sorun olduğunda nasıl davrandığınızı gözden geçiriniz. Bu süreç içerisinde farkında olmadan hoşgörüsüzlük sayılabilecek davranışlarda bulunup bulunmadığınızı kontrol ediniz. Farkındalık hoşgörü eğitiminin özünü oluşturmaktadır.
Çocuğunuzu saldırgan ve aşırı rekabetçi davranışlar yerine kişisel başarıyı ve girişimciliği özendiren işbirliği ve ilgi çekecek etkinlikler yapılmasını özendiriniz; çünkü aşırı rekabetçilik
bazen hoşgörüsüz davranışların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Çocuğunuza bütün eğitim sürecinde akademik başarı kadar hoşgörü, sorumluluk, saygı vb. değerleri kazanmanın önemli olduğunu hissettirmeye çalışınız.
Çocuğunuza tartışmalı konularda kendi görüşlerini ortaya koyabilme fırsatı veriniz ve konulara eleştirel olarak bakabilecek ve başka görüşler üzerinde düşünmeyi özendirecek bir ev
ortamı sağlayınız. Hoşgörüsüzlüğün önemli nedenlerinden biri kendi düşünce veya inancının tek gerçeklik olduğu iddiası olduğunu unutmayalım.
Çocuğunuza kendinin önemli, değerli ve özel olduklarını hissetmelerine yardımcı olunuz. Karar alma süreçlerine olabildiğince çocuğunuzu dâhil etmeye çalışınız; çünkü kendine değer verme ve başkalarına saygı gösterme, hoşgörülü bireyin temel özellikleridir.
Çocuğunuzun kendilerini anlamalarına, duygu ve düşüncelerini anlatmalarına ve başkalarına karşı anlayış geliştirmelerine fırsat verecek birlikte oyunlar ve sosyal aktiviteler yoluyla sosyal becerilerini geliştirmelerine olanak sağlayınız.
Çocuklarınızla olan konuşmalarınızda genelleyen “biz” ya da “yapılır, edilir” vb. ile kurulan cümlelerden kaçınınız. “Biz böyle yapıyoruz” ya da “böyle yapılır” yerine “ben bunu böyle yapıyorum” ya da “biz bizim evde böyle yapıyoruz, siz belki farklı yapıyorsunuzdur, ikisi de geçerli” cümleleri daha uygun olur.
Her farklılıkta insanların benzerliklerini bulunuz. “Her insan güler, ağlar, yemek yer, çalışır, oynar, çünkü insanız. Ama bunları yapma ve uygulama biçimlerimiz farklıdır. Bu uygulamaların diğerinden daha iyi olan tek bir yolu yoktur. Hepsi insanların ihtiyaçlarını karşılar.” açıklaması yapılabilir.
Çocuklarınıza seçtiğiniz okuma kitaplarının farklılıklara hoşgörülü yaklaşan, önyargıdan uzak kitaplar olmasına dikkat etmeniz de önemlidir.
Çocuğunuzu farklı kültürlerin edebiyatı, yemekleri, müziği, sanatı ile tanıştırmaya çalışın. Farklı kültürleri tanıması onun farklılıklara alışmasını ve yaklaşımlarının daha hoşgörülü olmasını sağlayacaktır. Bu onun kafasındaki ön yargıları kıracaktır. Sadece kendi aile yapılarına benzeyen, aynı sosyo-ekonomik düzeydeki insanları gören çocuk kendisine benzemeyen herkesi
eleştirebilir. Böylelikle çocuğumuzu bu tarz yaklaşımlardan uzaklaştırmış olursunuz.
Çocuğunuzun olayları birden fazla açıdan değerlendirebilmesi için onunla bir konuyu konuşurken farklı açılardan değerlendirmeler yapmaya çalışın.
“Hoşgörü, yapılan her şeyin kolayca kabul edilip onaylanması değildir. Hoşgörü, başkalarının görüşlerini anlama yeteneği ve acı bir duygu beslemeden, anlayışlı bir tartışma arzusudur”
(Macintosh)
EMPATİ NEDİR?
En genel ifadesiyle karşımızdaki insanları anlayabilmek için kendimizi onların yerine koymak, onların duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmaktır.Empati kurmak için olaylara diğer insanların bakış açısıyla bakabilme becerisine sahip olmak da gerekir. Kendi inançlarımıza sıkı sıkıya bağlı kalarak diğer insanların ne düşündüklerini ya da ne hissettiklerini anlayabilmek mümkün değildir. Empati gerçek anlamıyla başkasının duygu ve düşüncelerini anlayabilecek yeterliliğe, beceriye sahip olmak demektir ve bu da ancak kendimizi o insanın yerine koyarak olaylara onun bakış açısından bakarak yapılabilir. Bilinmelidir ki sağlıklı iletişimin en temel kavramı empatidir.
Çocuklar duygularını sözlerden çok davranışlarla ifade ederler. Son derece doğaldırlar. Taleplerini net bir biçimde belirtirler. Aynı şekilde sorularına da net yanıtlar almak isterler. Empati çocuklarda doğal olarak zaten vardır. Ağlayan bir arkadaşına en sevdiği oyuncağı vererek onun susmasını sağlamaya çalışan bir çocuğun bu davranışı empati kuruyor olduğunun en tipik göstergesidir. Aileler de zaman içerisinde bu yönde doğru davranış modelleri oluşturmalı ve empati becerisinin kalıcılığını desteklemeliler.
Sağlıklı iletişimin temeli empatidir derken, çocukla sağlıklı iletişimin nasıl kurulacağını bilmek önemlidir:
- Çocuğun yaşı kaç olursa olsun ona saygı göstermek
- Davranışlarda gerçekçi ve doğal bir tutum takınmak
- Konuşmalarda doğru, tutarlı ve samimi olmak
- Çocuğa örnek alacağı bir model oluşturmak
- Olayları çocuğun yaşını ve yapısını göz önünde tutarak basite indirgeyebilmek
- ‘Sen’ dili yerine ‘Ben’ diliyle konuşabilmek
- Çocuğu her şeyiyle kabul etmek, bağımsız bir birey olduğunun bilincinde olmak
- Çocukla doğru bir iletişim kurmak için en önemli kural dinlemeyi bilmektir.
Çocuklara empati duygusunu verebilmek:
Yine temel kural ailedeki bireylerin empatik ilişkiler kurabiliyor olmalarıdır. Hayatın içinden örneklerle çocuğa başkalarının duygu ve düşüncelerine duyarlı olma konusunda örnek davranışlar sunulmalıdır. Ayrıca bazı küçük uygulamalarla da desteklenmelidir.
• Kitap okumak ve kitaptaki kahramanların duyguları, yaşadıkları üzerine konuşmak
• Televizyon ya da film seyrederken de benzer konuşmalar yaparak çocuğun aktif bir izleyici olmasını sağlamak
• Ailedeki bireylerin ve çocuğun çevresindeki insanların olumlu yönlerinden söz etmek
• Çocukların kendi aralarındaki tartışma ve kavgalarında taraf tutmadan duygularını ifade edebilmelerine ortam hazırlamak
• Mümkünse bir evcil hayvan beslemelerini sağlamak
Yapılan araştırmalar empati becerisinin model alma yoluyla kazanıldığını kanıtlamış durumda. Karşısındaki insanın duygularına ve düşüncelerine saygı duyabilen, kendini onların yerine koyabilen çocuklar yetişkin bir birey olduklarında da diğer insanlara karşı daha duyarlı ve sorumluluk sahibi oluyorlar.
EMPATİ ÇOCUKLARA NE KAZANDIRIR?
Araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlara göre, yaşa ve cinsiyete göre empati duygusu farklılıklar gösteriyor. Bu yönü desteklenerek yetiştirilmiş çocuklarda:❖ Empati kurma becerisi arttıkça şiddete olan eğilim azalıyor.
❖ Kız çocuklar bu beceriyi daha erken yaşlarda kazanıyorlar ve başkalarının duygularına karşı daha duyarlılar.
❖ Empati çocukların sahip olabileceği en önemli değer olarak ön planda olmalı, çünkü çocuklara genel bir olumlu bakış açısı kazandırıyor.
❖ Sadece olumsuz duygu durumlarına karşı duyarlı olmayı değil, olumlu ve başarılı sonuçları da takdir etmeyi ve başkalarının mutluluklarını paylaşmayı öğretiyor.
❖ Çocuklara ‘ben onun yerinde olsaydım, ne hissederdim?’ sorusunu kendisine sorarak yanıt aramayı ve bir diğerinin gözünden durumu değerlendirmeyi öğretiyor.
❖ Bütün bir hayata, olaylara, insanlara ve kendisine farklı pencerelerden bakma becerisini kazandırıyor.
❖ Başka insanlara yardım etme duygusunu, acıma ve şefkat duygusunu geliştiriyor.
Ayrıca bilinen bir diğer özellik müzik eğitimi alan çocuklarda bu duygunun diğer çocuklara göre daha gelişmiş olduğudur. O nedenle çocukların ilgi ve yeteneklerine göre desteklenmeleri de bu beceriyi kazanmaları yönünde en güçlü motivasyondur.
Çocuklarımız elbette ki kendi çıkarlarını ve haklarını gözetebilmeli ama yalnız olmadıklarının bilincinde olarak başkalarının da kendileri gibi hakları ve çıkarları olduğunu da bilmeliler. Bu duyguyu vermek demek bencillikten uzak çocuklar yetiştirebilmek demektir.
• Biz nasıl üzülüyorsak, başkaları da üzülebilir
• Bizim canımız acıyorsa başkalarının canı da acıyabilir.
• Biz iyi şeylere sahip olmak istiyorsak, başkaları da isteyebilir.
• Biz başarılı olmak istiyorsak, başkaları da başarılı olmak isteyebilir.
• Biz iyi olan her şeyi ne kadar hak ediyorsak, başkaları da hak edebilir.
İşte sihirli kelime budur: Başkaları…
Başkalarıyla beraber yaşadığımızın farkında olan çocuklar yetiştirebilmek emek ve sabır ister. Gerçek anne baba olmak, insani değerlerle donanmış çocuklar yetiştirebilmektir. Bunun için önce iyi birer model olmak gerekir. Unutulmamalıdır ki çocuklar sözlerden değil davranışlardan örnek alırlar. Başkalarına karşı duyarlı olan ailelerde yetişmiş çocuklar bir ayna gibi her şeyi yansıtırlar.
Eğitimciler size empati sahibi çocuklarla dolu bir sınıfta ders işlemenin çok daha güzel olduğunu söyleyecektir. Aynı şekilde, kardeşler birbirlerinin duygularını paylaşabiliyor ve diğerlerinin ihtiyaçlarını bireysel mutluluğunun önüne koyabiliyorlarsa, aile hayatı çok daha ahenkli olabiliyor. Eğer bir sınıf ya da bir aile dolusu empati sahibi çocuk, çok daha barışçıl ve işbirliğine açık bir öğrenme ortamı oluşturabiliyorsa, bir de böyle çocuklarla dolu bir dünyada neler yapabileceğimizi hayal edin.
Düşünün:
“Oyun alanında 6 yaşındaki çocuk salıncaktan düşer ve ağlamaya başlar. Bazı çocuklar güler; bazıları kafasını çevirip başka tarafa bakar. Sizin çocuğunuz yardım etmek için koşar. Empati… Rahat bir nefes alırsınız.”
Empati başka bir insanın bakış açısından bakmanın çok daha ötesine geçiyor. Gerçek anlamda empatik olabilmek için çocukların basit bir şekilde başkasının perspektifinden bakmaktan çok daha fazlasını öğrenmeli. Aynı fikirde olmasalar bile başka bir insanın görüşlerine değer vermeyi, saygı duymayı ve anlamayı öğrenmeleri gerekiyor ki bu da hoş görüyü içeren bir kavram olarak da karşımıza çıkabiliyor. Empati, zorbalığın ve acımasızlığın diğer biçimlerini engellemenin de temelini oluşturuyor aslında.
EMPATİ SAHİBİ ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEK
Anne babalar, empati konusunda çocukların ilk ve en iyi öğretmenleridir. İşte çocuğunuzun empati becerisi geliştirmesini sağlamanın birkaç yolu:1) Duyarlı ebeveynlik: Bebeklik döneminde kurulan bağlar, çocukların hem kendilerini hem de başkalarını rahatlatmayı öğrenmelerinin temelini oluşturur. Bebekler, anne babaları sürekli onların ihtiyaçlarını karşıladıklarında empatiyi öğrenirler. Huzursuz, korkmuş, aç ya da rahatsız olduklarında, duyarlı anne babalar onların duygularını ve verdikleri ipuçlarını anlamaya çalışır ve kendilerini iyi hissetmelerini sağlar.
Duygusal destek ve fiziksel ilgi için bir ebeveyne ya da bakıcıya güvenebileceklerini bilen çocuklar, başkalarına yardım etmeye daha meyilli olurlar. Araştırmalar, evde kendi duygusal
ihtiyaçları karşılanan çocukların empati kapasitelerinin daha geniş olduğunu söylüyor.
2) Her tür duyguyu onaylayın: Çocukların empati geliştirebilmesi için belli düzeyde bir öz farkındalığa ulaşmaları gerekiyor. “Ben” içeren mesajlar kullanarak (“Bana bir şeyler
attığında üzülüyorum”) öz farkındalığı modellersiniz. Anne babalar bir çocuğun nasıl hissettiğini tanımlar ve onaylarsa (“O oyuncakla oynamak istediğin için kızgın hissediyorsun. Anlıyorum, kızgın hissedebilir insan bazen ama eşyaları fırlatmak iyi bir şey değil”) çocuk bu öz farkındalığın yanı sıra başka çocukların nasıl hissettiğine karşı bir anlayış da geliştirir. Bazı duyguların – üzüntü ya da öfke gibi – kabul edilemez olduğu öğretilen çocuklar, çoğunlukla kendilerini anlamak ve ifade etmek konusunda bocalarlar.
Her ne kadar ebeveynlik dürtülerimiz bize, çocuğumuz bocalarken araya girip bu zor duyguların kaybolmasını sağlamamızı söylese de, onlara ne yapmaları gerektiğini söylemeden, duygularını azaltmadan (“her şey düzelecek”) ya da yargıda bulunmadan bu duygularla başa çıkmaları için onlara bir fırsat vermek çok önemli. Aynı şekilde çocuklar, eylemlerinin başkalarını nasıl etkilediği üzerinde konuşarak da çok değerli dersler alıyorlar. “Özür dilerim de!” diyerek araya girmenin ise küçük bir çocuk için çok az eğitsel değeri ya da anlamı var. Bunun yerine “Arkadaşın ne hissediyor sence?
Ona nasıl yardım edebilirsin?” diye sorun.
3) Duyguları isimlendirin: Duyguları tanımlamak ve etiketlemek, çocukların kendi duygusal dünyalarını organize etmelerine yardımcı oluyor. Küçük yaşlardan itibaren çocuklar, mutlu ve üzgün gibi temel duygular konusunda uzmanlaşırlar. Ancak, hayal kırıklığı, heyecan, gerginlik, korku ve diğer farklı duyguları anlamalarını sağlamak da faydalı olacaktır.
Duygulara isimler vermek dışında ebeveynler, paylaşmanın ve sıra beklemenin önemi hakkında da açıkça konuşabilirler. Çocuk bir kez kendi duygularını anlarsa, başka insanların duygularını da anlar ve eylemleri başkalarını etkilediğinde kendi duygularından referans alabilir.
4) Rol yapma oyunları: Küçük çocuklar rol yapma oyunları yoluyla empatiyi öğrenebilirler. Örneğin bir oyuncağın başka bir oyuncakla herhangi bir şeyi paylaşmadığını ya da birbirlerinin duygularını incittiğini canlandırın. Çocuğunuza oyuncakların duygularını sorun. Soruna çözümler üretmesini isteyin.
Çocuğunuzla birlikte çizgi film izlerken, kitap okurken ya da resimlere ya da fotoğraflara bakarken, karakterlerin neler hissediyor olabileceği ve farklı bakış açılarının neler olabileceği hakkında konuşun. Bu, çocukların yüz ifadeleri ve vücut hareketlerinden sözel olmayan ipuçlarını okumalarını ve kabul edilebilir tepkilerin neler olduğunu anlamalarını sağlamaya yardım eder.
5) Benzerlikleri ve farklılıkları işaret edin: Araştırmalar, kendimiz ile başkaları arasında benzerlikler gördüğümüzde empati göstermenin daha kolay olduğunu söylüyor. Çoğu çocuk, birinin elinden oyuncak alındığında hissettiği üzüntü ve öfke duygusunu paylaşır ya da oyun alanında yaşanan bir adaletsizliği hisseder. Ancak farklılıkları tanımak da önemli, çünkü bir insana iyi gelen bir şey, başkasına hiç de yardımcı olmayabilir.
6) Empatiyi modelleyin: Açıkça öğretmek, empati geliştirmeye yardımcı olabilir, ancak daha önemlisi sizin de empati göstermenizdir. Anne babalar, diğer yetişkinlerle yaşadıkları
etkileşimlerle empatiyi modellerler. Kendi empati süreçlerinizi sesli olarak dile getirin.
Örneğin karşınızdakinin kabalığını ya da inciten davranışlarını anlamaya çalışmanızı ya da bir başkasına gösterdiğiniz ilgiyi…
Ebeveynler, ebeveynlik tarzlarıyla da empatiyi modellerler. Çocuğu yaramazlık yaptığında sakin kalabilen, duygularını düzenleyen ve akla yatkın açıklamalar sunan bir ebeveyn, sağlıklı
duygu yönetimini modeller. Çocuklar büyüdüklerinde, kendilerine duyguları hakkında sorular soran, dinleyen ve konu hakkındaki düşüncelerini dile getiren ebeveynlerinden çok büyük faydalar sağlar. Başkalarını anlamanın pratiğini evde yaparak öğrenirler.
Bunun tam tersi bir şekilde vuran, cezalandıran ya da bağıran ebeveyn, bu tür davranışların güçlü duygulara verilecek kabul edilebilir tepkiler olduğu mesajını verir. Araştırmalar şunu gösteriyor: Zaman içinde vurma ve benzeri cezalar davranışı geliştirme konusunda başarısız olduğu gibi aslında çocuklardaki saldırganlığı da artırıyor. İstenmeyen davranışlar için cezalandırılan (ya da tam tersi başkalarına yardım ettiği için maddi şeylerle ödüllendirilen) çocuklar, içsel bir doğru ve yanlış duygusu geliştiremiyorlar. Şefkati modelleyen ve çocuğun davranışının diğer insanları nasıl etkilediğini araştıran bir yaklaşım, uzun vadede daha etkili oluyor.
7) Kitap okumayı ve oyun oynamayı teşvik edin: Empatiyi öğrenmek için çok sıra dışı bir yol gibi görünebilir belki ama araştırmalar hikâye ve roman okumanın karmaşık sosyal etkileşimleri anlamaya yardım ettiğini söylüyor. Ayrıca okumak, insanların kendilerini başkalarının yerine koyarak onların en derin motivasyonlarını ve arzularını anlamalarını sağlıyor. Araştırmalar ayrıca başkalarına karşı oyun oynamanın da empatiyi geliştirdiğini gösteriyor. Oyunlar, oyuncuların karşısındakilerin niyetlerini anlamaları için kendilerini onların yerine koymalarını ve nasıl oynayacaklarına dair stratejik tahminlerde bulunmalarını sağlıyor.
“Ortaokuldayken, sınıf arkadaşlarımdan birisiyle ciddi bir tartışmaya girdim. Onun haksız olduğundan, kendiminse haklı olduğumdan emindim. Öğretmenimiz bize çok iyi bir ders vermeye karar verdi. Bizi bütün sınıfın önüne çıkardı ve onu masanın bir tarafına, beni de diğer tarafına yerleştirdi. Masanın tam ortasında yuvarlak bir nesne vardı. Siyah renkli bir nesne... O çocuğa
nesnenin rengini sordu. Çocuk, 'Beyaz' diye yanıtladı. Söylediğine inanamadım, çünkü nesne siyahtı. Yeniden tartışmaya başladık, bu kez de nesnenin rengi hakkında. Öğretmen bu kez beni çocuğun yerine, onu da benim yerime geçirdi. Ve bu kez bana nesnenin rengini sordu. 'Beyaz', yanıtını vermek zorundaydım, çünkü belli ki nesnenin bir tarafı beyaz, diğer tarafı ise siyahtı. Öğretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi. Karşımdaki kişinin bakış açısını anlamam için, kendimi onun yerine koymam gerekiyordu.”
8) Gönüllü çalışmalar: İhtiyaç içindeki bir komşuya el uzatmak ya da bir evsizler barınağında gönüllü olarak çalışmak, daha büyük yaştaki çocuklara büyük faydalar sağlar. Bu deneyimler çocukların kendilerini başkalarının yerine koymalarına yardım eder ve ayrıca şükür duygusunu geliştirir.
Empati duygusunu geliştirmek yaşam boyu süren bir süreç olabilir. 3 yaşındaki çocukların bu beceriler konusunda uzman olmalarını bekleyemeyiz. Ya da kendi yorucu ve yoğun duygularının ortasındayken çocukların başkalarına karşı empati duymalarını…
Bekleyebileceğimiz şey, çocuklarla açık ve sürekli bir diyalog kurmak ve günlük yaşamlarımızda empatiyi modellemek için kendi yapabileceklerimiz üzerine düşünmektir.
Bir gün Peygamberimiz (s.a.v) etrafında oturanlara şu hikâyeyi anlatmıştı: Yolda gitmekte olan birinin susuzluğu arttı. Hemen bir kuyuya inip suyundan içti. Çıkınca, susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaştı. Adam kendi kendine, 'bu hayvan da benim gibi susamış' deyip kuyuya indi. Pabucuna su doldurdu, ağzıyla tutup yukarı taşıdı ve köpeğe sundu. Bundan dolayı Allah bu kulunu övdü ve günahlarını bağışladı." Bunun üzerine arkadaşları: “Hayvanları sulamakta bize de sevap var mıdır?' diye sorduklarında Peygamberimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi: "Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır."
Otizmli çocuğun annesinden;
“Hangi renkten, ırktan, cinsiyetten olduğunuz ya da bir engelinizin olup olmaması önemli değil. Hiçbir şey önemli değil. Sadece nazik olun ve kalbinizi açın. Dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu şey bu çünkü…
Küçücük bir iyilik bir insanın hayatını değiştirebilir, dünyayı değiştirebilir. Hepsi bu…”
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM ANAOKULU
REHBERLİK SERVİSİ
Tarih: 2020-12-15 09:38:37 Kategori: Eğitim-Öğretim
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx